Fotoğraf Sanatçısı Elif Teja’nın Kadın, Doğa ve Kaynak ile Çizgiler ve Boşluk kompozisyonundan oluşan fotoğraf sergisi, Ataşehir Belediyesi ev sahipliğinde Cemal Süreya Etkinlik Merkezi’nde sanat severlerin beğenisine sunuldu.
13 Ocak’ta açılışı yapılan ve 19 Ocak'a kadar devam edecek olan sergiye ilişkin fotoğraf sanatçısı, illüstratör ve çocuk kitabı yazarı Elif Teja ile eserlerine ilişkin bir yolculuğa çıktık. Yolculuk öncesi sanatçıdan şunu da öğrendik: İç mimarlık eğitimini aldıktan sonra Amerika yolculuğuna başlayıp, eserlerini de Amerika’da oluşturmuş ve ülkenin mekanlarından ilham alarak sergisi ortaya çıkmış.
Sergi mekanlarında eserleri arasında boşluk bırakmayı sevdiğini belirten Elif Teja, bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Biraz durma payı veriyor insana. Kafasını boşaltıp biraz yürüme payı…”
Teja’nın Amerika’nın yoğun temposundan kaçmak için ona imkân tanıyan mekan olan New York’un merkezindeki Central Park, eserdeki kahramanların da uğrak mekanı konumunda. Sanatçının diğer fotoğraf serisi ise bu sergideki çalışmalarından farklı olarak renkli çalışmalardan oluşmuş rehber hayvanlar serisi. Sanatçının önceki sergileri de aynı serilerden oluşmak üzere New York, İstanbul ve son sergisiyle birlikte üç sergisi bulunuyor.
KALBİNİN SESİNE KULAK VEREN SANATÇI
-Sanatla ilişkiniz nasıl başladı?
Elif Teja: “Her zaman resme ve görsel sanatlara ilgim vardı. Babam Selçuk Önalp matematikçi ve ressam ve dedem Necip Önalp de ressamdı. Bilkent Üniversitesi’nde iç mimarlık okudum. Mezun olunca New York’a gittim. İlk gittiğimde bebek baktım. Bir yıllık bilgisayar grafikleri okuluna gittim. Animasyon yapmak istiyordum. Web sayfaları dizayn ettim. Sanat yönetmenliği ve animasyonlar yaptım. Genel olarak bir görsel sanatlar ve hikaye anlatma durumu var. Şuan bu kompozisyon fotoğraflarını yapıyorum. Reiki ve şamanizmle de ilgileniyorum. Eserleri onlarla birleştiriyorum.”
-İç mimarlıktan dijitale geçiş nasıl gerçekleşti?
“Kalbimi dinleyerek hep yapmak istediğim şeylere doğru yöneldiğim için sürekli değişen bir durum oldu. Aslında hepsi çok birbirine benziyor ve bir yerde birleşiyor. Çünkü görsel hikaye anlattığın zaman iç mimari de gerekiyor. İç mimarlıkla birlikte çevre tasarımı okumuştum. Şuan hepsini kullanıyorum. Hepsi bir araya geliyor bir şekilde, hikâyeler de öyle…”
KADINLAR ÜZERİNDEN BİR UYANIŞ HİKÂYESİ
-Serginin Kadın, Doğa ve Kaynak serisinde kullanılan kadın figürlerini nereden yola çıkarak oluşurdunuz?
“Özellikle bir yerden yola çıkma durumu diye bir şey söz konusu değil. Ancak kolektif bir zihin var. Hepimizin aslında farkında olmadan bağlantımızın olduğu bir zihin… Bütün dünyada bir uyanış yaşanıyor şuan kadınlar konusunda. Yüzyıllar boyunca baskı yaşamış kadınlar için şuan bir uyanış ve herkesin bunun farkına varması durumu var. Bu bütün dünyada var, sadece Türkiye’de değil. Bence buna bağlantı yaptı bilinçaltım bir şekilde ve dünyanın bu zamanında burada olduğum için böyle bir şey ortaya çıktı.”
-Türkiye’deki sanat çevresi ile Amerika’daki sanat çevresini karşılaştırdığınızda ne gibi farklılıklar görüyorsunuz?
“Türkiye’ye daha çok yeni geldiğim için Türkiye’deki sanat çevrelerine dair pek bilgim yok. Ama bence herkesin kişisel deneyimi çok farklı oluyor. İnanış olduğunda bu gerçekleşiyor. Kafamızdaki hikayeleri kırmak gerekiyor. Kolektif inançlar var. Türkiye’deki inançlar, dünya genelinde kadınların ve erkeklerin inançları çok kalıplaşmış. Bunları kırmak gerekiyor. Bir şeye inanmak yerine inanmamak için direniyorum. Yarın her şey tersine dönebilir. Dünya öyle bir konumda ki şuan meslekler değişiyor ve çok büyük bir değişim süreci içerisindeyiz.”
-Kadın, Doğa ve Kaynak serisindeki eserlerin hikayeleri nelerdir?
“Kadın, Doğa ve Kaynak serisi, New York’ta İstanbul gibi şehir çok yoğun olduğu için beton ve gürültü arasındayken en çok sevdiğim şey Central Park’taki kayaların üstünde olmaktı. En çok huzurlu olduğum, kendimi şarj ettiğim yerdi. Onların fotoğraflarını çekmeye başladım. Onlarla bir şey yapacağımı hissediyordum. Sonra kadınları çekmeye, eserlerin eskizlerini yapmaya başladım. Bunlar Kadın, Doğa ve Toprak sergisinde birleşti. Kaya, kadın ve bir tane de doğa elementi; yıldızlar ve bulutlar, hepsinde ortak element var. Kaynak da bu seride kadının kaynağını temsil ediyor. Gerçek evi olan zaman ve mekanın ötesinde olan kaynağa olan özlemini anlatıyor aslında. Hem özlemi hem doğa sayesinde bağlantı kurduğu anlar… Zaman ve mekanın ötesine geçmek… Kadın bu zaman ve mekanın daha çok dışına çıkabiliyor çünkü kalbine daha çok bağlantılı olabiliyor. Kalbimiz aslında o kaynağa bağlayan bir kapı gibi hepimiz için. Kadınla sınırlı değil bu tabi, aslında erkeklerin içinde de kadın ve kadınların içinde de erkek enerjisi var.”
-Çizgiler ve Boşluk serisi nasıl ortaya çıktı?
“Reiki de yapıyorum. Modelin niyetini konuşuyoruz. Neyi iyileştirmek istiyor vücudunda ve hayatında. Sonra ona göre Reiki enerjisini boyayla birleştirip ona göre şekiller çiziyorum. Modellerin üzerinde beyaz çizgiler var. Daha sonrasında da fotoğraflıyorum. Fotoğraflandığı zaman tabii biraz daha uzun bir şifalandırma süreci oluyor. Çünkü onu hep hatırlıyor. Herkesin yaşayabileceği şeyler bunlar; mesela bir ilişkiye giriyor ama bağlanma korkusu var. Enerjiyi elinde hissedip kendi kendini aslında hepimizin iyileştirebileceği gerçeği… Terapi gibi fotoğraf serisi. Terapik Portreler…”
Sergiyi gezenler arasında bulunan Ataşehir Belediye Meclisi 1. Başkan Vekili Sevgi Uluğ'nun da sergi hakkındaki düşüncelerini aldık. Uluğ, serginin alışılmışın dışındakilerini yansıttığını dile getirirken, akılda kalıcı olduğuna da değindi. Sevgi Uluğ: “Elif’in çalışmalarını biz çok beğendik. Alışık olduğumuzun dışında çok farklı ve güzel, insanın aklında kalan eserler. Çoğunda da kadın olması benim çok dikkatimi çekti. Doğayla olan ilşkisi, yarattığı kompozisyon görülmeye değer diye düşünüyorum. Çok farklı, yaratıcı, ilginç fotoğraflar ve bu konuda çalışan genç arkadaşlara da ilham vereceğini düşünüyorum.”
ATAŞEHİR’DE GÜNDEM